ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

57

 

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا

رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَـكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

 

57. Ve üzerinize bulutla gölge yaptık. Size men ve selva indirdik. Size verdiğimiz helal rızıklardan yiyiniz. Onlar bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmeder dururlardı.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

 

1- Buluttan Gölge:

2- Men ve Selva:

3- Yer Elması ile Tedavi:

4- Selva:

5- Selva Çoğul mu Tekil mi:

6- Selva ve Benzeri Kelimeler de Men Kelimesine Atfedilmiştir.

7- Helal Rızıklardan Yemek:

8- isyan Ettiklerinden Dolayı Zalim Oldular:

 

1- Buluttan Gölge:

 

"Ve üzerinize bulutla gölge yaptık." Yani bulutu üzerinize gölge gibi tuttuk. Ayet-i kerimede geçen "el-ğamam" kelimesi, "ğamame" kelimesinin çoğuludur. Bunu el-Ahfeş Said söylemiştir. el-Ferra da der ki: Bu kelimenin "ğamaim" şeklinde çoğul yapılması da mümkündür. Buna göğü örttüğü için bu isim verilmiştir, üstü örtülen herşey de "mağmüm" diye adlandırılır. Aklı giden kimseye "el-mağmum" denilmesi de bundan ötürüdür. Bulutla örtülen hilal hakkında da bu tabir kullanılır. "el-ğayn" kelimesi de "el-ğaym" kelimesi gibidir. Hz. Peygamber'in: "Benim kalbime örtü çekilir" diye buyurması da buradan gelmektedir. es-Süddi de der ki: elğamam beyaz bulut demektir. Onlara bu şekilde bulutun gölge yapılması gündüzün güneşin sıcağından onları koruması içindi. Gündüzün bitiminde bu gölge, geceleyin ay ışığıyla aydınlansınlar diye çekilirdi. Müfessirlerin açıkladıklarına göre bu olay Mısır ile Şam arasında Tih'de meydana gelmişti. Onlar zorbaların bulundukları şehre girip onlarla savaşmayı kabul etmeyerek Hz. Musa'ya da: ''Artık sen Rabbinle git de onlarla ikiniz savaşın" (el-Maide, 24) demeleri üzerine bu bulundukları yerde kırk yıl süre ile beş veya altı fersahlık bir mesafe arasında gidip gelmek ve kaybolmakla cezalandırıldıkları sırada olmuştu. Rivayet edildiğine göre onlar gündüz boyunca yol alır, gecelemek üzere konakladıklarında bir önceki günün sabahında bulundukları yerde sabahı ederlerdi. Hep birlikte Tih'de bulundukları bir sırada da Hz. Musa'ya: Peki bizim yiyeceğimizi kim verecek, demeleri üzerine Yüce Allah, onlara men ve selvayı indirdi. Bu sefer: Güneşin sıcağından bizi kim koruyacak, deyince Yüce Allah bulutla üzerlerine gölge yaptı. Arkasından: Peki geceleyin biz ne ile aydınlanacağız, diye sordular. Bulundukları bölgenin tam ortasında onlara ışıktan bir direk halkedildi. Mekki'nin anlattığına göre, ateşten bir direk halkedildi. Bunun üzerine: Peki su ihtiyacımız nereden karşılanacak, diye sordular. Hz. Musa'ya da bu sefer asasıyla taşa vurması emredildi. Tekrar: Ne giyeceğiz, diye sordular, onlara eskimemek, yırtılmamak ve kirlenmemek üzere elbiseleri verildi. Küçük çocukları büyüdükçe, elbiseleri de onlarla birlikte büyüyordu. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

2- Men ve Selva:

 

Yüce Allah onlara: "Size men ve selva indirdik" diye buyurmaktadır. Burada menn'in mahiyetinin ne olduğu hususunda değişik görüşler vardır. Kimisine göre, gökten düşen balı andıran katı ve taneli "terencebin" adında birşeydir. Bu açıklamayı en-Nehhas zikretmiştir. Müfessirlerin çoğu da bu görüştedir. Tatlı bir çeşit zamk olduğu , bal olduğu, tatlı bir içecek olduğu da söylenmiştir. Ayrıca yufka türü ekmek olduğu da söylenmiştir. Görüşler Vehb b. Münebbih'ten nakledilmiştir.

 

Men kelimesinin şanı Yüce Allah'ın kullarına yorulmadan, ekip biçmeden lutfettiği her türlü ni'meti kapsayan, genel anlamlı bir masdar olduğu da söylenmiştir. Said b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'den gelen hadiste Resulullah (s.a.v.)'ın şu buyruğu da bu türdendir: "Yer elması, Yüce Allah'ın İsrailoğullarına indirmiş olduğu men türündendir. Onun suyu da göz için bir şifadır." Bir diğer rivayette ise: "Hz. Musa'ya Allah'ın indirdiği men'dendir" denilmektedir. Bu hadis Müslim tarafından rivayet edilmiştir.

 

İlim adamlarımız der ki: Bu hadis-i şerif, yer elmasının şanı Yüce Allah'ın İsrailoğullarına indirmiş olduğu, yani onlar için Tih'te yaratmış olduğu ni'metler cümlesinden olduğunu göstermektedir. Ebü Ubeyd der ki: Hz. Peygamber'in yer elmasını menn'e benzetmesinin sebebi tohum saçmak, sulamak, gereken şekilde bakmak gibi herhangi bir işi gerektirmediğinden dolayıdır. O bakımdan onu menne benzetmiştir. O açıdan yer elması da men türündendir. Yani İsrailoğullarına herhangi bir sıkıntı ve çaba olmaksızın verilen ni'metler türündendir. Rivayet edildiğine göre men onlara tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar yağmur gibi iner, kişi o gün için kendisine yetecek kadarını alırdı. Eğer birşey saklayacak olursa o sakladığı şey bozulurdu. Bundan tek istisna Cuma günüdür. Çünkü onlar Cuma günü Cumartesi günü için de ihtiyaçlarını alıp saklar ve bu sakladıkları bozulmazdı. Çünkü Cumartesi günü onların ibadet günü idi. Ayrıca Cumartesi günü onların üzerine men namına herhangi birşey inmezdi.

 

3- Yer Elması ile Tedavi:

 

Hz. Peygamber, yer elması suyunun göz için şifa olduğunu açıkça ifade ettiğinden dolayı bazı tıp bilginleri şöyle demiştir: Yer elmasının suyu ya gözde meydana gelen bazı hararetlere karşı gözü serinletmek için tek başına kullanılır veya başka bir maksat için ve başka ilaçlarla birlikte terkip halinde kullanılır. Ancak Ebü Hureyre (r.a) elma suyunun bütün göz hastalıklarına tek başına kullanılacağı görüşünde idi. Nitekim Ebü Vahze de balı, göze sürme çekmek de dahil olmak üzere bütün hastalıklarda kullanmış idi. Nitekim buna dair açıklamalar en-Nahl süresinde gelecektir.

 

Dilciler der ki: Men kelimesi cins ismi olup onun lafzından tekili yoktur.

Hayır ve şer kelimelerinde olduğu gibi. Bu el-Ahfeş'in görüşüdür.

 

4- Selva:

 

Selva'nın mahiyeti hakkında da farklı görüşler vardır. ed-Dahhak'ın bunun bizzat bıldırcın kuşu olduğunu söylediği nakledilmiştir. İbn Atiyye ise şöyle demiştir: Selva, müfessirlerin icmaı ile bir kuştur. el-Hüzeli şu beyitinde yanlışlık yapmıştır: "Allah'a yemin ederek ona dedi ki: Şüphesiz ki sizler Onu mumundan ayırdığınız vakit selvadan (baldan) daha lezzetlisiniz."

 

O bu beyitte selva'nın bal olduğunu zannetmiştir.

 

Derim ki: İbn Atiyye'nin sözünü ettiği müfessirlerin icmaı iddiası doğru değildir. Dil ve tefsir bilginlerinden birisi olan el-Müerric, selva baldır der ve el-Hüzeli'nin yukarıdaki beyitini delil gösterir. Kinanelilerin lehçesinde de bunun böyle olduğunu zikreder. Bal'a selva adının veriliş sebebi ise onun ile teselli bulunmasından dolayıdır. -Beytu'l-Makdis'de bulunan ve mübarek kabul edilen- "aynü's-sülvan" adı da buradan gelmektedir. Daha sonra şairin şu beyitini delil gösterir: "Eğer ben Sülvan Pınarından içsem dahi teselli bulmam İhtiyaçtan kurtulsam bile sana ihtiyaçtan kurtulmam."

 

el-Cevheri de der ki: Selva bal demektir. Daha sonra el-Hüzeli'nin: "Mumundan ayırdığınız vakit selvadan (baldan) daha lezzetlisiniz" beyitini zikreder ve bu konuda herhangi bir yanlışlıktan söz etmez. Sülvane ise: üzerine yağmursuyu dökülüp de aşık tarafından içildiği takdirde teselli bulacağını zannettikleri bir boncuk adıdır. Şair der ki: "Bir bulutun sülvane üzerindeki suyunu içtim Ey kadın, faydası yok bu yeni yaşayışın, teselli bulamıyorum."

 

Bu şekilde boncuk üzerinde akan bu suyun adı da "sülvan"dır.

 

Bazı dilcilerin açıklamasına göre sülvan, üzüntülü birisine içirilip de teselli bulmasını sağlayan bir ilacın adıdır. Doktorlar buna muferrih (ferahlatıcı) adını verirler. Ebu Zeyd'den nakledildiğine göre bu kelime rahat hayat veya yaşayış, bolluk içerisindeki geçim anlamına gelen "selve" ya da "sülve"den gelmektedir.

 

5- Selva Çoğul mu Tekil mi:

 

Selva kelimesinin çoğul mu tekil mi olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. el-Ahfeş bu kelimenin kendi lafzında tekili olmayan -hayır ve şer gibi- çoğul anlam ifade eden bir kelime olduğunu söylemiştir. Tekilinin de çoğulu gibi (selva) olması daha uygundur. Nitekim Araplar, difla (yeşil bir ağaç), sümana ve (tedavi maksadıyla kullanılan küçük yeşil birtakım otların adı olan) şüka'a gibi kelimeleri de hem tekil hem çoğul için aynı şekilde kullanmışlardır.

 

el-Halil ise "selva" kelimesinin tekilinin "selvatun" olduğunu söylemiş ve şu beyiti okumuştur: "Seni hatırlayınca bir titreme ve sarsılma kuşatır beni üzerindeki ıslaklıktan dolayı silkinen selvat (bıldırcm) kuşunun silkinişi gibi." el-Kisai de: Selva tekil, çoğulu ise selava gelir, demiştir.

 

6- Selva ve Benzeri Kelimeler de Men Kelimesine Atfedilmiştir.

 

Bu kelime sonu maksür elif ile bittiğinden dolayı i'rab açıkça ortaya çıkmamıştır. Bunun gibi maksür elif ile bütün kelimelerde bu böyledir. el-Halil der ki: Elif, hevai bir harftir. Bunun karar kıldığı bir yer yoktur. Bu bakımdan harekeye benzer. Bu da hareke olmasını imkansız kılmıştır. el-Ferra der ki: Elif'e hareke verildi mi hemze olur.

 

7- Helal Rızıklardan Yemek:

 

Yüce Allah'ın: "Size verdiğimiz helal. rızıklardan yeyiniz" buyruğunda bir hazif vardır ki takdiri şöyledir: Ve biz onlara .. yeyiniz, dedik. İfade bu kelimeye delalet ettiğinden dolayı kısaltma olsun diye hazfedilmiştir. Sözü geçen "tayyibat (helal rızıklar)"ın buradaki anlamı hem helal hem de lezzetli olan şeyleri bir arada ifade etmektedir.

 

8- isyan Ettiklerinden Dolayı Zalim Oldular:

 

Yüce Allah'ın: "Onlar bize zulmetmediler" buyruğundan önce şu ifadeler takdir edilir: Onlar isyan ettiler ve ni'metlere şükür ile karşılık vermediler. Böyle yapmakla "onlar bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmeder dururlardı." Çünkü onlar ni'metlere günah ve isyan ile karşılık veriyorlardı.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 58

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR